Buket
Oğlak
SANATIMA
DOKUNMA!
27 Mart, Dünya Tiyatrolar Günü'nde, Sanatçı ve Meslek Örgütü temsilcileri
tarafından İstiklal Caddesi'nde 'Sanatıma, Hayatıma Dokunma' yürüyüşü
düzenlendi. Yürüyüşün ilk ayağı İstanbul’du. İzmirli sanatçılar, topladıkları
imza kampanyasına destek için Ankara’ya, TBMM’ye gitti. İzmir Devlet Opera ve
Balesi Sanatçıları, Devlet Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatrosu, Devlet Klasik
Türk Müziği Korosu, Devlet Türk Dünyası Dans ve Müzik topluluğu ve ülkenin tüm
sanat kurumlarının kapatılmasına kadar varabilecek yeni düzenlemeye karşı
destek için imza kampanyası düzenledi.İmza kampanyasının yanı sıra İzmir’de
“Sanatıma Dokunma!” etkinliğiyle seslerini duyurmak isteyen sanatçılar
Alsancak, Kıbrıs Şehitleri’nde toplandı. Sosyal medya üzerinden örgütlenen
sanatçılara vatandaşlar da destek verdi.Yürüyüşte, “Sanatıma dokunma”, “Sanat
güzelliklere yelken açar”, “Alnımızın ışığı karanlığa yeter”, “Sanata sahip
çık” gibi birçok pankart dikkat çekti.Katılımcılar ayrıca üzerilerinde “sanata
evet” yazılı t-shirtlerle yürüdü.
İzmir Müzisyenler Derneği’nden Açıklama..
Anayasada yapılan değişiklikler sonucunda Devlet Opera ve Balesi, Devlet
Senfoni Orkestrası, Devlet Tiyatroları, Devlet Türk Dünyası Dans ve Müziği
Koroları ve devlete bağlı tüm sanat kurumları lağvedilme ve özelleştirilme
tehdidi ile karşı karşıya bırakıldı.Ülkemizde yaşanan toplumsal çarpıklığın,
yozlaşmanın, çürümenin, cehaletin ve insani niteliklerden yoksunluğun temel
nedenlerinden biri de sanatın toplumla buluşturulamamasıdır. Sanatın toplumsal
alanda yeterli derecede varlık gösterememesi, devletin sanatı ve sanatçıyı
desteklememesi, sanat üretiminin önünü açacak yasal düzenlemeler olmayışı ve
toplumun sanattan mahrum bırakılmasının diyetini ağır bir şekide ödemekteyiz.
Anayasa’da yer alan 64. maddenin devletin sanatı ve sanatçıyı
desteklemesine, sanatın yaygınlaştırılmasına katkı sunan niteliği “Devlet,
sanat faaliyetlerini ve sanatçıyı korur” ibaresi ilgili maddeden kaldırılarak
sona erdirildi.Ödenekli sanat kurumlarının, özel sanat kuruluşlarının, sinema
sektörünün ve bireysel sanat icracılarının en önemli savunma silahı ellerinden
alınmış oldu.Sanat özünde “çelişki” ve “itiraz”ı barındırır. Bu nedenle sanat
aslında muhalif bir kimliğe de sahiptir. Mevcut uygulama ve yasal
değişikliklerle sanatçı erkin isteklerine göre sanatını icra edebilecek, sponsorların
insafına terkedilecek ve üretimlerini de “sanatsal bir kaygı” güderek değil
ticari bir kaygıyla icra etmek zorunda kalacaktır.
Bu yasal düzenleme ile hayata tek boyuttan bakan, perspektif ve vizyondan
yoksun bir sanatçı profili yaratılmak istendiği kanaatindeyiz.Halka ait olan bu
sanat kurumlarının ne kadar halk ile bütünleştiği ve kucaklaştığı ayrı bir
tartışma konusu olmakla birlikte yapılması gereken igili kurumları
özelleştirmek yada lağvetmek değil halkın geniş kesimlerinin yararlanabileceği
ve katılabileceği bir işleyiş ile özgürleştirip her anlamda desteklemektir.
Şimdiye dek sanatın toplumsal bir çaba olarak yaşamla bütünleşmemesinin
yarattığı değersizleşme nedeniyle ülkemiz insani gelişmişlikte dünyada son
sıralara düştü.
Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Teşkilâtı UNESCO verilerine
göre “Türkiye, ekonomik gelişmişlikte 16. sırada ama ne yazık ki insanî
(kültürel) gelişmişlikte 92. sırada”.Sanat faaliyetlerini tek çatı altında
toplayacak (Türkiye Sanat Kurumu) yasa taslakları hazır. Bunlardan, Hükümetçe
benimsenen taslağa göre, Devlet Tiyatroları, Devlet Opera ve Balesi genel
müdürlükleri lağvediliyor. Personelden emekliliği gelenler emekliye sevk
edilirken diğerleri de Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde istihdam ediliyor.
Basında yer alan haberlere göre hazırlanmakta olan taslaklardan biri,
Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü,
Opera ve Bale Genel Müdürlüğü ve Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü’nce ortak
hazırlatıldı ve bu taslağa göre, söz konusu kurumların kapatılması değil,
sözleşmeli istihdama geçiş ve repertuvara müdahale edecek bir kurulun
oluşturulması öngörülüyor.Sanata ve sanatçıya yapılan bu saldırının doğrudan
insanca yaşama, güvenceli çalışma ve güvenceli gelecek hakkımızın elimizden alınması
bağlamında anlaşılması gerektiğinin altını çizmek gerek.Zira bu saldırı devlet
kurumlarında çalışan kadrolu personelin tümünü güvencesizleştirme projesinden
ayrı değil, 657 sayılı kanun topyekûn değişiyor, değişecek.
Kültür ve sanatı ticarileştirmek,kültür sanat kurumlarının toplumsal özünü
ortadan kaldırmak isteyen, 657’de yapılması düşünülen değişikliklerle, kamuya
özel sektörden CEO tarzı yönetici atanabilmesinin sağlanması amaçlanıyor. Bunun
bir benzeri ise sanat kurumlarında yapılmak istenmektedir.Bu yasa taslağı sanat
kurumlarını yok etmeyi amaçlamaktadır. Yerine getirilmesi düşünülen ucube yapı
kesinlikle kabul edilemez. Halkın ucuz ve nitelikli sanat hakkı kesinlikle gasp
edilemez.Bu bağlamda sanata ve sanatçılara dönük devlet desteğinin çekilmesi,
ilgili kurumların lağvedilmesi ve özelleştirilmesi, sanata doğrudan siyasi
erkin müdahale edebilecek olması, varolan sanatçıların emekliye ayrılmaya
sevkedilirken güvencesiz çalışma koşullarının dayatılması kabul edilemez.
“Savaşa değil sanata bütçe!” sloganıyla 30 Mayıs Perşembe saat 18:00′de
Kıbrıs Şehitleri Caddesi TANSAŞ önünde buluşup, Konak Belediyesi Kültür
Merkezi’ne yürüyerek basın açıklaması yapan sanatçı dostlarımızın yanında
yerimizi aldık.
İzmir Müzisyenler Derneği