Zeynep Dedeoğlu
Bu yıl 12.si düzenlenen Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali yani İF yine birbirinden değişik ve yaratıcı filmleri ülkemizde ağırladı. İf, 12 yıldır atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zenginleştiren bir oluşumdur. Bu yıl filmleri farklı ve güncel temalar altında toplayarak izleyicilere ulaştırdılar. İF, bu yıl altıncısını düzenlediği Türkiye’den Kısalar bölümüyle yüzlerce genç yönetmeni bir araya getirdi. Kısalar yarışmasının ana teması “sinemada cesur hikaye anlatımı ve biçimsel arayış” oldu. İF, Ankara’da da ve İzmir’de de Şubat ve Mart aylarında seçilmiş filmleri bizlere ulaştırdı. İF İzmir programı 28 Şubat-3 Mart arası Forum Bornova ve Fransız Kültür Merkezinde gerçekleşti. Festivalin İzmir ayağında izlediğim filmlerinden çarpıcı olanlarından ve festival hakkındaki izlenimlerimden kısaca bahsetmek istiyorum.
Bu yıl 12.si düzenlenen Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali yani İF yine birbirinden değişik ve yaratıcı filmleri ülkemizde ağırladı. İf, 12 yıldır atölyeler ve çeşitli etkinliklerle programını zenginleştiren bir oluşumdur. Bu yıl filmleri farklı ve güncel temalar altında toplayarak izleyicilere ulaştırdılar. İF, bu yıl altıncısını düzenlediği Türkiye’den Kısalar bölümüyle yüzlerce genç yönetmeni bir araya getirdi. Kısalar yarışmasının ana teması “sinemada cesur hikaye anlatımı ve biçimsel arayış” oldu. İF, Ankara’da da ve İzmir’de de Şubat ve Mart aylarında seçilmiş filmleri bizlere ulaştırdı. İF İzmir programı 28 Şubat-3 Mart arası Forum Bornova ve Fransız Kültür Merkezinde gerçekleşti. Festivalin İzmir ayağında izlediğim filmlerinden çarpıcı olanlarından ve festival hakkındaki izlenimlerimden kısaca bahsetmek istiyorum.
Bu
iki filmin yanı sıra “Anlattığımız Hikayeler”, “Pusher” ve “Bernie’nin Suçu Ne”
seyirci tarafından sevilen filmler oldu. Festivalin İzmir ayağında genel olarak
izleyici çoktu. Hemen hemen her filmde salonun yarısından fazlası dolu ve hatta
bazı filmlerde salon tamamen doluydu. İF görevlilerin sinema salonu önündeki stantlarında
filmlerin tanıtım kitapçıklarını, seans bilgilerini ve özel gösterimlerin
anlatımlarını bulabildiniz. Festival görevlileri izlenecek film önerilerinden
bilet alımlarına kadar izleyicinin her türlü sorununu çözmeye çalıştı. Bu
açıdan İF’i bir bütün olarak değerlendirecek olursak gayet başarılı bir
festival gerçekleştirdiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz.
SAMSARA
İlk olarak benim festivalde en etkilendiğim film Samsara oldu. Filmin yönetmeni Ron Fricke, “Ne oyuncumuz ne de diyaloğumuz var, dolayısıyla görüntü bizim başrol oyuncumuz.” diyerek anlatıyor kendi filmini. Kelime olarak ‘samsara’ Sanskritçeden bire bir çevrildiğinde doğanın sonsuz döngüsü anlamına geliyor.

Film de ismiyle paralel olarak doğum, ölüm, yaşam ve reenkarnasyonu konu
edinmiş. Beş yılı aşkın bir sürede, yirmi beş ülkede çekilmiş, insan
deneyiminin ve maneviyatının dünyanın çeşitli yerlerindeki insan
topluluklarının umut etme biçimleri kadar korkularının da benzer olduğunu da
göstermektedir. Artık çok az filmde kullanılan analog 70mm film formatıyla
çekilmiş. Bu nedenle geniş ekranda izlenmesi gereken bir film olmuş.
BENİM ÇOCUĞUM
“Benim Çocuğum” filmi ise İzmirli izleyicinin
yoğun ilgisindeydi. Türkiye’deki homofobinin ve transfobinin karşısına
çıkabilecek en güçlü, en sağlam direnişin sade ve içten bir anlatımını sunuyor.
Benim Çocuğum bizi Türkiye’de beş farklı eve götürüyor. Anne-babaların
gözünden, lezbiyen, gey, biseksüel ve trans çocuklarının hikâyelerini
dinliyoruz. Hikâyeler, inkar, travma, utanma, kabullenme ve yeniden doğma gibi
temalarda ortaklaşıyor. Festivalde Türk yapımları arasında izleyiciyi en çok
çeken film Benim Çocuğum oldu, gösterim salonunda tek bir boş koltuk dahi
kalmamıştı. Filmden aklımda kalan en çarpıcı cümle “Koskoca dünyaya benim
çocuğumu sığdıramadılar!” oldu.